İslamî terminolojide “Allah’a yakınlaşmak niyetiyle ve yalnızca Allah rızası için, kurbanlık olma vasfına sahip belirli hayvanların, eyyâm-ı nahr, yani Kurban günlerinde kesilmesi” olarak tarif edilen kurban, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik’te ortak ibadetlerden birisidir.Ancak bu üç dinin kurban anlayışında zamanla farklılık oluşmuştur. Meselâ, Hristiyanlık, kurbanlığın “Tanrı Kuzusu İsa Mesih”in bizzat kendisi olduğunu, Hristiyanların da Pazar ayinlerinde ekmek ve şarap olarak “İsa Mesih”in bedenini ve kanını Tanrı'ya sunduklarını bildirir.Yahudilikte ise Kurban, İslam’ın kurban anlayışı benzerlik arzeder. Ancak, Yahudilikte kurbanlar sadece “Beyt-i Makdis” denilen Kutsal Ev’de, yani Kudüs’teki mabedde kesilebilir.Bizim anlayışımıza göre kurban, ilk insan Hz. Adem’in evlâdlarından Hâbil ile Kâbil’in Allah’a sundukları takdimeler ile başlamıştır. Kur’an-ı Kerim, insanlık tarihinin bu ilk kurban hadisesini özetlerken kurbanın bir imtihan vesilesi olduğuna ve Allah’a samimiyetle yaklaşmayı temsil ettiğine işaret eder: “Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), ‘Andolsun seni öldüreceğim’ dedi. Diğeri de ‘Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder’, dedi.” (Mâide Sûresi, [5:27]) Bu ilk kurban hadisesi ilâhî dinlerdeki ve bu dinlerin sonuncusu olan İslam dinindeki kurban anlayışının temelini oluşturmaktadır. Hadiseyi hatırlayalım: Hâbil, hayvancılıkla; Kâbil de ziraat işleri ile uğraşır. Hâbil, şükür ve tevekkül sahibidir; Kâbil ise olup bitenin kendi mahareti olduğundan hareketle gururlanır. Derken, Allah için kim nasıl bir kurban takdim edecek meselesi gündeme gelir. Hâbil sürünün ilk doğanlarından ve en değerlilerinden kurbanlar takdim ederken; Kâbil insanların pek de hoşuna gitmeyen mahsullerden ama tereddüt içinde takdimler yapar. Dolayısıyla Kâbil’in kurbanının değeri, ihlâsı, niyeti ve takvası ile orantılı olmuş, Allah da ihlâs ve samimiyetle kurban sunan Hâbil’in niyetini kabul etmiştir.Demek ki, kurbanın şeklî bir yönü var ise de asıl mesele, Allah’a kurban takdim edecek olan insanların niyetleri ve ihlâslarıdır ki, Kur’an-ı Kerim kurbanın tam da bu yönüne dikkat çekmektedir: “Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir.” (Hac Sûresi [22:37]) Görüldüğü gibi, insanoğlunun ilk evlâdları ile günümüz insanının takdim ettikleri kurbanlar arasında şekil bakımından farklılık mevcud ise de bu iki kurbanın temel özelliği, kurban sahiplerinin Allah’a olan yakınlık hislerini ve niyetlerini, yani takvalarını sembolize etmesidir.Kurban meselesi, insanoğlunun Tevhid inancını kaybettiği dönemlerde ise başka şekillerde gündeme gelmiş, kimi insanlar tanrılarını memnun etmek, öfkelerini dindirmek, tanrılarını vesile kılarak dünyevî menfaatler edinmek gibi amaçlarla kurban kesmeye, kurban takdim etmeye, kurban sunmaya başlamışlardır. Tevhid inancı geleneğinde, kurbanın, bir hayvanın kanının akıtılarak sunulma uygulaması Hz. Nuh (a.s.) ile başlamış ve Hz. İbrahim (a.s.) ile yerleşmiştir. Süleyman mabedinin Romalılarca yıkılmasına kadar kurban, Yahudilikte de en önemli ibadetlerden sayılmış, Hıristiyanlıkta ise farklı bir şekle bürünmüştür. Kurban Yahudilikte, kısmen İslamî uygulamalar ile benzerlik gösterirken, meseleye başka bir boyutta yaklaşan Hıristiyanlıkta ise konu farklılıklar arzetmektedir. Hıristiyanlıktaki kurban anlayışı Hz. İsa’nın bütün insanlık için kendini fedâ (kurban) etmesi üzerine kuruludur. Bununla birlikte Tanrı’nın rızasını kazanmak için yapılacak olan maddî ve manevî fedakârlıklar da kurban tanımlaması içine girmektedir.İnsanların kurban edilmesi meselesi geçmişte pek çok inanç ve kültürde yer edinmişse de Hz. İbrahim’in (a. s.) Hz. İsmail’i (a.s.) —Yahudilere göre Hz. İshak’ı (a.s.) — kurban etmekle emredilmiş olması, Tevhidî gelenekte insan kurban etme geleneğinin bulunduğunu göstermemekte, aksine, kurban sahibi (İbrahim) ile kurbanın (İsmail/İshak) Allah’a olan teslimiyetini simgelemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, kurban geleneğinin tüm ümmetlere vâcib kılındığını ve bunun da hayvanların kurban olarak sunulması şeklinde olduğunu bildirmektedir. “Biz, her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar diye Kurban’ı gerekli kıldık.” (Hac Sûresi [22:34])Kurban geleneğinin neden sürdürüldüğü hem seküler bilim hem de teoloji açısından incelenmiş ve her iki incelemede de hemen hemen birbirine benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır. Seküler bilimin değerlendirmesine göre kurban, tanrı/lara, hediye, rüşvet, saygı sunulması, yeryüzü ile kutsala ait dünyalar arasında bir bağ kurmak, büyü yapmak, ilk olayları yeniden yürürlüğe koymak, korku ve endişeyi gidermek, başkasına korku ve endişe vermek, şiddeti başka yöne çevirme vasıtası kılmak gibi gayelerle yapılmıştır. Teolojik değerlendirmelere göre ise kurban Allah’a, tanrı/lara saygı, şükür, dua, teskin ve kefaret amacına yöneliktir. Her iki değerlendirme de kurbanın, insanların Allah/tanrı/üstün güç karşısında kendi acziyetlerini ortaya koyarak o yüce varlık/ların yardımını ve hoşnutluğunu kazanma aracı olduğuna işaret etmektedir.İslam öncesi Türk dünyasında da kurbana rastlanmaktadır. At, koyun, sığır gibi hayvanların tanrı için kurban edildiği eski Türklerde, ölülerin ruhlarından yararlanmak, aynen tanrının olduğu gibi ataların öfkesini dindirmek için de kurbanlar kesilirdi. Öte yandan, kurban olarak çeşitli yiyecekler de sunulduğu gibi bazen hayvanlar, tanrıları memnun etmek için, kesilmedikleri hâlde serbest bırakılırdı. Böyle bir hayvana kimse dokunamaz, etinden, sütünden ve yününden faydalanamaz idi.Çin geleneklerinde de Türk geleneklerine benzer kurbanlar bulunmaktadır. Ayrıca Çin geleneklerinde insanların da kurban edilmesi söz konusu iken, büyük muallim Konfiçyus döneminde bu uygulama yerini tahıl saplarının insan şeklinde yapılması suretiyle şeklî bir uygulamaya dönüşmüştür. Her insan, memur ve kral kurban takdim edebilirken bu durum, yer ve makama göre değişir, büyük devlet törenlerinde ise tanrıya yalnızca kral kurban sunabilirdi.Buna mukabil, Budizm’de hayvan kurban etme diye bir gelenek olmamıştır. Aksine Budizm, Hinduizm’deki hayvan kurban etme ritueline karşı çıkmış ve bu törenlerin hiçbir faydası olmadığını ilan etmiştir. Budizm, tanrıları memnun etme gibi bir inanca sahip olmadığı için bu tür uygulamaları reddetmiştir. Yine de Budizm, takdime anlamına gelen ve rahiplerin ihtiyaçlarını görmelerine yardımcı olacak olan çeşitli yiyeceklerin ve değerli eşyaların takdimini teşvik etmiştir.Hinduizm ise “kurban” anlayışına dayanan bir din olarak kurbanı önemsemiştir. Hinduizm’e göre dünya, zamanın başlangıcında meydana gelen büyük bir kurban wolayı sonrasında oluşmuştur. Buna göre güçlü insan, daha küçük tanrılar tarafından kurban edilmiş, o da kendisini parçalara ayırarak daha büyük bir dünya ve yeni tanrılar meydana getirmiştir. Öyle ki, tanrılar dahi başarılı olabilmek için kurbanlar sunmak durumundadır. Kurbanlıklar arasında hayvanlar önemli bir yer tutar. Hatta Hindu din adamları olan Brahmanlar inekleri dahi kurban olarak keserlerdi.Hinduizm’deki kurban anlayışında, hayvanların yanı sıra çeşitli yiyecek ve eşyalar da kurban edilebilir. Fakat, eski kültürlerin çoğunda olduğu gibi özellikle kralların ve üst düzey yöneticilerin öldüklerinde onlarla birlikte köle ve hizmetçilerinin de kurban olarak öldürülmesi ilk dönemlerde bir kurban ritüeli olarak Hinduizm’de yer aldığı gibi, eşi ölen kadınların (Sati) ölen eşleri ile birlikte veya daha sonra yakılmaları gibi gelenekler de kurban gelenekleri arasında yerini almıştır. Müslümanların hakimiyeti döneminde çeşitli zamanlarda men edilen bu tür uygulamalar şimdilerde kanunla yasaklandı ise de, yine de çok nadir olarak ve gizlice uygulanmaktadır. Bu tür bir uygulamanın en meşhuru ise Nepal kraliçesi Maharani Raj Rajeshwari Devi’nin 5 Mayıs 1806 tarihinde yapılan bir törenle yakılması olmuştur. Öte yandan bugün hâlâ bol ürün alınabilmesi için genç kızların tanrılara kurban olarak sunulması gibi uygulamalarla karşılaşılmaktadır.* Daha geniş bir okuma için bakınız: Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban. Prof. Dr. Ahmet Güç. Düşünce Kitabevi, 2003, Bursa.
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 17 Eylül 2016 - 11:14
Çeşitli İnançlarda Kurban Geleneği
İslamî terminolojide “Allah’a yakınlaşmak niyetiyle ve yalnızca Allah rızası için, kurbanlık olma vasfına sahip belirli hayvanların, eyyâm-ı nahr, yani Kurban günlerinde kesilmesi” olarak tarif
Köşe Yazıları
17 Eylül 2016 - 11:14
İlginizi Çekebilir