“SİZ insanları NE KADAR tanıyorsunuz?”Hiçbir zaman keşkelerim olmadı diyemem. Çünkü oldu, yani mutlaka olmuştur. “Keşkeler,” insanın bu hayatta yaptıklarını ve yapamadıklarını temsil eder. “Yaptıklarını,” derken bir insanın hayatında yaptığı en kötü şeyi temsil eder. “Yapamadıklarını,” ise, o an içinden geçenleri söyleyememenin verdiği acıdır. Sanırım bu daha çok başımıza gelir.Bazen yalnız olmayı yeğlerim. Hani her zaman “Yalnız olan insanlar asosyaldir” lafını duyarız. Bence bu laf her zaman doğru olmayabilir. Çünkü genellikle bir insanı kızdıran yine bir insandır. Yani “Arkadaş ortamı” dediğimiz “Sosyallik” insanın “Sosyal” bir birey olmasını her zaman sağlayamıyor. Bazen arkadaş ortamı insanı kızdırıyor ve “Niye bu insanlar üzerime geliyor” cümlesini dedirtiyor. Bu düşünce zamanla içimizde birikiyor ya hayatta bir “Tırtıl” olmamızı yani, insanlarla baş edebilen, taş kalpli biri olmamızı sağlıyor; aslında bu istisnai bir durumdur, yani taş kalpli demeyelim de “Toplumu idare eden” kişi diyelim. Ya da manevi baskıdan içine bıkkınlık gelmiş yani, içine kapanıklık yaşayan bezmiş bir toplum olmamızı sağlar. Ama bundan kurtulmanın bir yolu var. Ya arkadaş ortamındaki söylediğim sorunlarla uğraşacaksınız ve bazen arkadaşsız kalmayı göze alacaksınız. Ya da hayatta güçlü olup -karakteriniz güçlü olmasa da- sorunlarla tek başınıza uğraşıp topluma karşı güçlü de kalabilirsiniz. Ne demişler insanın çelişki doğasında vardır, unutmayın ki bir nebze olsun kötülük hepimizin içinde var, yeter ki ona yenik düşmeyelim. Başkalarının gözünde her şeyden, sorumluluktan kaçan bir korkak olarak yaşamak yerine sorunlar karşısında dimdik duran biri olarak kalmayı yeğlersiniz. İş başvurularında da sürekli olarak “Baskı altında” sakin kalıp çalışabilen, takım ruhuna sahip olan kişiler daha çok talep görüyor, karar sizin.İnsanlarla anlaşmak zordur. Onlarla anlaşmak zorken, kendilerini anlamaya çalışmaksa imkansızdır. Kimse kimseyi tanıyamaz. Her ne kadar “Ben insan sarrafıyım” derseniz bile bazen bu “Anlamak” dediğimiz şey, insan sarrafları içinde imkansıza dönüşebiliyor.“Ben her zaman, ne olursa olsun ayakta kalırım. Kimsenin ayağına gitmem” diyen ve iki gün sonra manevi baskı gördüğü kişiye gidip, onun ayağının altını öpecek kadar eğilen kişileri gördüm. “İnsanlarla anlaşmak zordur ve onları tanımaya çalışmaksa imkansızdır” derken bunu kastetmiştim. Bana şu anda hak vermeyebilirsiniz ama biliyorum bu yazdıklarımda kendinizden mutlaka bir şey bulmuşsunuzdur. Tabi ki insanız, hata yapabiliriz ama hatasını anlamayan birine de gitmek karşı tarafın şımarmasına ve sizi kullanmaya çalışmasına kapı açabilir. Birazda gururlu olmak lazım.Yarı yarıya da olsa insanların tek düşündükleri şey, kendi menfaatleridir. İnsanlar istediklerine ulaşabilmek için kimseye “Sevgi” göstermek zorunda değildir. Örneğin, bir iş yerinin patronusunuz. İşçilerinizi sevmiyorsunuz. Ama eğer ki onları çıkartırsanız, işleriniz aksar. Bundan kastım; işçilerinizin davranışlarından hoşlanmıyor olabilirsiniz, fakat sizin işiniz onların davranışları değil, yaptıkları üretimdir. Üretimi de gereğinden az yapıyorlarsa işte sıkıntı oradadır, işte bu noktada onları uyarmak zorunda kalabilirsiniz. Onlar olmazsa para kazanamazsınız. Anlatmak istediğim, onlara saygı duymalısınız. Evet, kimse kimseyi sevmek zorunda değildir fakat saygı duymak zorundadır. Toplumumuzda çeşit çeşit insan var, kimisi söylenenleri umursamıyor, kimisi de duyarlı.Einstein bile insanları çözmek çok zor demiş, o böyle demişse bize ne kalır? Çocukların psikolojik olarak gelişimi için ve çevreye çabucak uyum sağlaması için iki veya üç yaşına geldiği zaman yaşıtlarıyla, kendilerinden biraz büyük arkadaşlarıyla uzun süre vakit geçirebileceği yerler bulun. Parklar bunlar için çok uygun ama yeterli değil, yani iletişim çok az gerçekleşiyor. Bunun için çocuğunuzu kreşlere kayıt ettirin, sizinle günün sadece dörtte ikisini görüşse iletişiminiz daha kuvvetli, çocuğunuzun arkadaşlarıyla stresini atmış, rahatlamış ve sabır içerisinde sakin tavırlar gösterdiğini göreceksiniz. Tabi ki çocuğunuz arkadaşlarıyla ara sıra anlaşmazlık yaşayacak, işte bu sırada devreye girmeyin, çocuğunuzu hırçınlaştırmış ve istemeden de olsa kin tutmayı öğretmiş olacaksınız. Çocuk sizin kızgın tavırlarınızı görecek ve böylece bir daha arkadaşının yanına istese de sokulamayacak, çünkü aralarında koca bir duvar oluşacak. Çocuklar protein gibidir; yapıcı-onarıcı davranırlar. Yetişkinlerin sözleri karbonhidrat gibidir; çocuğu teselli eder ama hayatı sizin anlattıklarınızla yani umduğu gibi bulamazsa morali bozulur, içine kapanır, çünkü karbonhidratlar geçici çözümdür. Aralarında anlaşmazlık çıkaran çocuğu uyarırsanız, her ikisinin de duygularına bir şeyler katmış olursunuz ama karakterine asla. İşte o yüzden sakın karşı tarafın çocuğunu uyarmayın, bu seferde onda bir nefret duygusu oluşturursunuz, karşı tarafı uyarmak hamur işi yemek gibidir. Uzun süre kalıcı olacağını sanırsınız ama dört saate kadar acıktığınızı hissedersiniz. Yani kısacası uyaracaksanız kendi çocuğunuzu uyarın ama ona ne yapması gerektiğini söylemeyin, zaten kendi yolunu bulacaktır.Bazen çok kendine güvenen ve başarılı kişilerle karşılaşırız. Ona sorarız; “Sen hiç işlerinde ya da hayatında bir yanlışlık yaptın mı?” O kişi de; “Ben hiçbir zaman hata yapmam” diyebilir. Çünkü günümüzde yaptığı işten büyük gurur duyup sırf prestijini sarsmamak için böyle söyleyenler çoğunlukta, tabi arada dürüstlerde kaynamasın, sadece örnek veriyorum. Şimdi söyleyin bana, sizce “Hatasız kul” var mı? Tabi ki de yok. Evet, hayatımızda mutlaka böyle kişilere tesadüf etmişizdir. Ya da yakında edeceğizdir.Mesela başarısız olunca ağlayan insanları ben çok gördüm. Ne zaman bir insan görsem bende sizin gibi, “ne kadar da gereksiz şeylere üzülüyor, bence onu rahat dürtüyor da, üzülecek bir şey bulamıyor. İnsan gözyaşlarını daha önemli zamanlara saklamalı,” diyorum. Evet, gerçekten de öyle. Sanki başarısız olunca dünyanın sonu geliyor, tam bir saçmalık. Anlatmak istediğim, insan önündeki yolu bir tartmalı, gelecek nereye gideceğimiz meçhul olan bir yolculuktur. İnsan zamanı geldiğinde istediği kararı alıp dilediği kapıdan geçebilir. Ama tabi ki seçtiği yolun, seçtiği kapının ona bahşettiği sorumluluğu kaldırabilmeli, olur da kaldıramazsa korkmasın! Seçtiği yolun da yolu var. Başka bir yere de yön değiştirebilir! Ne diyorduk? Siz siz olun, sakın hiç ağlanmayacak yerde kendinizi üzmeyin. Bunlar gereksiz konular. Ona göre haberiniz olsun.Her şeye sahip olan bir insan hayal edelim. Bu insan yüksek derecede lükse sahip. Ama nedense sürekli üzgün. Aslında nedenini o da bilmiyor. Sadece içinden üzülmek geliyor, hepsi bu. Bunun nedeni; parasını doğru yerlere harcamaması. Bir insan, bir insansız yapamaz. Birine iyiliği dokunsun ki, birini mutlu etsin ve hatta topluca bir yeri sevindirsin ki o kişi de huzuru bulsun. Kan vermek mesela ne kadar da insanı sarsıyor ama sorun değil! Çünkü bir hayat, ah affedersiniz, birden çok can demek istemiştim. Yani insanları sağlığına kavuşturuyor. Ayda bir olsun, yaşlıları veya bakıma ihtiyacı olanları, çocukları dolaşsın. Yardım ve paylaşma partileri düzenlesin, dünyayı dolaşıp yeni dostlar edinsin, unutmayın; insan sevildikçe VAR.Hayatımızda her şey güzel olsa polislik mesleği olmazdı. Çünkü o zaman hırsızlar, dolandırıcılar vs. suç işleyen olmazdı. Böylece savcılar, avukatlar ve hakimlerde olmazdı. Yani bazı meslek grupları olmazdı. Herkes sağlıklı olsa, hiç hastalanmayan insan olsa doktorlar ve hemşirelerde olmazdı. Aslında hafif hastalıklarda bu hayatın tuzu, biberi. Bazen grip olmak da güzel, mesela burnunuz akıyor, hiç hapşırmadığınız kadar hapşırıyorsunuzKıskançlık” dediğimiz illet her yaşta vardır. Mesela anaokuluna gidiyorsunuz. Bir arkadaşınız oyuncağınızı aldı, :) yani oyuncağı kıskanırsınız. Bir ilkokul öğrencisisiniz, başarı konusunda bir arkadaşınız sizi geçti,:) hemen içinizde bir kıskançlık belirir. Kıskançlığın zaman içinde, yani büyüdükçe gideceğini zannedersiniz. Ama maalesef ki yanılıyorsunuz. Kıskançlık anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite hayatı, emekli olduktan sonra ve yaşlılık dönemimizde de hep vardır. Yaşlılık dönemimizde derken mesela, bir aile dostunuzun torunu çok iyi bir meslek edinmiştir, :) sizde onu kıskanırsınız. Gerçi boş verin, kıskançlık da güzeldir. Her insan kıskanılmayı ister. Madem insanoğlunda bu duygu var, o duygumuz pas tutmasın, iyi veya kötü birbirimizi kıskanalım.Sohbeti bitirmeden önce, pek de tatlı geldi, nasıl bitireceğim bilmiyorum sosyal biri olmak için illa her gün arkadaş çevrenizle gezmenize gerek yok. Gerçek sosyallik bir işle uğraşmanızdır. Arkadaşınızla sohbet edersiniz ama kitap okurken de yazarla iletişim halindesiniz, yani her türlü iletişim kuruluyor. Hemen kendinize bir hobi bulun; bu yıllardır öğrenmek istediğiniz ama telaffuzuyla ya da zor alfabesiyle mücadele ettiğiniz bir dil olabilir. Buz hokeyi de zevkli olabilir, ya da çok arkadaş edinme de bir aktivitedir, kendinize iyi bakın, sizi tanımak güzeldi.
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 24 Eylül 2016 - 12:56
"DAVRANIŞLARIN MİZACI"
“SİZ insanları NE KADAR tanıyorsunuz?” Hiçbir zaman keşkelerim olmadı diyemem
Köşe Yazıları
24 Eylül 2016 - 12:56
İlginizi Çekebilir