MİSAFİR KALEMİlhan Bilgü[email protected]Alman Sosyal Demokratların Lideri ve Ekonomi Bakanı (aynı zamanda Başbakan Yardımcısı) Sigmar Gabriel yoğun bir İran Gezisi‘nde. Elbette ki bir Başbakan Yardımcısının ve bir Bakanın bir başka ülkeye ziyareti her iki ülke için önem arzeder. Fakat, Alman bakanların, Türkiye, İran ve Suudî Arabistan Gezileri her zaman problem oluşturur. Sebebi, bu ülkelerde “Insan haklarının ihlal ediliyor” olmasıdır. Bunu özellikle tırnak içine alıyoruz. Çünkü tırnak içindeki bu ifade sadece laftan ibaret. Ama Almanların ilgili bakanları, gittiğimizde boşuna gitmiyoruz, “insan haklarını da artık ihmal etmeyin yani” diyeceğiz diye açıklamalarda bulunurlar.Peki Almanya siyaseti veya kamuoyu bu konuda ne kadar samimidir? Aslına bakarsanız gözlerine kestirdiklere ülkeleri bu konuyu gündemde tutarak daha bol mal pazarlamak amaçları.Çünkü, Mursî Dönemi sonrasında askeri darbe ile binlerce insan öldürülürken Mısır’a veya Mısır’dan yapılan ziyaretlerde bunlar hiç gündeme gelmedi. Hatta Sisi iktidarının ayakta kalabilmesi için ekonomik yatırımların yanı sıra Mısır, uluslararası siyasette desteklendi. Bu sadece bir örnek. Orta Asya’da, Afrika’da, Asya’nın ve Güney Amerika’nın insan haklarının ayaklar altına alındığı, askerî diktatörlüğün hüküm sürdüğü ülkelerinde nice insanlar yargısız infaz ediliyor, muhalif görüşlü oldukları için hapsediliyor, işkenceye maruz kalıyor. Meselâ İsrail, işgalci ve o işgal ettiği yerlerde kendi özel yerleşimlerini kuran ülke olarak şartsız bir ekonomik ve askerî desteğe sahip. Dolayısı ile bu ülkelerin insan hakları ihlalleri Alman siyasetçiler için bir problem oluşturmuyor.Para geldikçe basıyorlar, silahı ve diğer malları.İran, Türkiye ve Suudî Arabistan aslında her biri bir şeyi temsil ediyor, dolayısı ile sembol ülke hâline geliyorlar. Temsil edilen o şey ise İslam. Burada, şu ülke şöyle, bu ülke böyle diye bir tartışmaya girmeye de gerek yoktur. Çünkü İran bir devrim ile “İslam Cumhuriyeti” kurmuş, Suud ise İran’ın mezhepsel özelliğine karşı özellikle Kabe’nin ve Peygamberimizin Mescidinin bulunduğu bir ülke olarak da İslam’ın diğer kanadını temsil ediyor. Türkiye ise, her iki ülke ile din, tarih ve kültür bağlarının yanı sıra iyi ilişkiler kurabilen bir ülke olmasının yanında yavaş yavaş İslamî kimliği ile Batı dünyasının politikalarını sorgulamaya başlayan bir ülke olarak görülüyor. Türkiye’nin bu siyasal konumunun yanı sıra ekonomisindeki gelişmeci dinamik onun önemini artırıyor. Dolayısı ile Alman siyasetçiler bu üç ülke ile yaptıkları her ilişkiye bir “insan hakları ihlali” görüşmesi ekliyorlar.Aslında “Insan hakları ihlali” Almanya’nın bu ülkelere açılımında kullandığı bir şike oyunudur. Bu oyun Almanya’nın kendi iç politikasını yatıştırmaya yönelik olarak kullanıldığı gibi, mal pazarlanacak ülkelerin daha fazla pazarlığa gerek duymadan “kaliteli Alman malları”nı almaları için de kullanılır.Şimdi şu Almanya’nın hâline bir bakalım. Daha bir iki gün önce üç camiye saldırı yapıldı. Dresden’deki Fatih camiine yapılan saldırı ise el yapımı da olsa bir bombalı saldırıydı. Irkçı yabancı ve İslam düşmanı “Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA)” hareketinin doğduğu kent olan Dresden’deki bu saldırı,daha Pazar günü Bebra kasabasındaki Mimar Sinan Camii ile SchwaebischGmünd kentindeki Şehitler Camii’ne yapılan saldırının arkasından geldi. Tamam saldırıyı hükümet yapmadı da, saldırganların dilini, kendi politikası hâline getiren hükümet ve siyasetçiler oldu. Dolayısı ile Alman siyasetçilerin İran, Suudî Arabistan ve Türkiye’ye yapacakları her ziyarette “Insan hakları ihlali”ni kullanmaları artık pek de inandırıcı bulunmuyor. Aslında, ticaretin yanında bu konu o kadar da önemli değil. Yeter ki ticaret olsun, Alman malları satılsın, diktatörlük miktatörlük, oyunun bir parçası.
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 14 Ekim 2016 - 08:34
İnsan haklarını baskı aracı olarak kullanmak
MİSAFİR KALEM İlhan Bilgü ibilgu@gmail
Köşe Yazıları
14 Ekim 2016 - 08:34
İlginizi Çekebilir