ADD Edirne Şubesi Yönetim Kurulu, Ahmet Taner Kışlalı'yı andı.Yayınlanan mesajda ifadeleri kullanıldı; “Eğer Türkiye’de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal’e saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye’nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal’e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır. Ama “çağı yakalama” arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki – her garip şeyi yapanlara olduğu gibi – bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız. “diyen Akademisyen, yazar, eski Kültür Bakanı, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkan Yrd. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, tam 20 yıl önce bugün 21 Ekim 1999’da evinin önündeki arabasına konan bomba ile öldürüldü.
10 Temmuz 1939 doğumlu Ahmet Taner Kışlalı, ilk ve ortaokulu Kilis’te, liseyi ise İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nden mezuniyeti sonrası Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandı. Öğrenciliği sırasında Yeni Gün gazetesinde spor muhabirliği de yaptı ve 1962-63 yıllarında gazetenin yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundu.
Paris Üniversitesi’nde anayasa hukuku ve siyaset bilimi dalında Modern Türkiye’de Siyasi Güçler başlıklı doktorasını yapan Ahmet Taner Kışlalı 1968 yılında Fransa’da tanıştığı Nicole (Nilgün Kışlalı) ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı Altınay ve Dolunay oldu.
1977 yılında CHP’den İzmir milletvekili seçildi. 1978 yılında da Bülent Ecevit hükümetinde kültür bakanı oldu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde siyaset bilimi dersleri veren Kışlalı 1988 yılında profesör oldu. 1991 sonunda Cumhuriyet gazetesinde Haftaya Bakış başlığıyla köşe yazıları yazmaya başladı. 1995 yılında Antalya yolunda birlikte geçirdikleri trafik kazasında eşini kaybetti. 1997 yılında ikinci evliliğini Nilüfer Kışlalı’yla yaptı. Bu evlilikten üçüncü kızı Nilhan Nur dünyaya gelmiştir.
Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999 tarihinde saat 09.40’da Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Akit gazetesi suikasttan önce hakkında bir haber yapmış ve Kışlalı’nın üzerine çarpı atılmış fotoğrafını manşetten vermişti. Kışlalı suikastının faili bulunamamıştır.
Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürüldüğü 21 Ekim 1999 gününün sabahı, yayınlanmak üzere gönderdiği son yazıyı Cumhuriyet'e faksladıktan 7 Dakika Sonra öldürüldü. İşte Ahmet Taner Kışlalı'nın 22 Ekim Cuma günü Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan son yazısı.
“KINIYORUM !
Tuğgeneral Prof. Yalçın Işımer'i hiç tanımazdım. Önce TV'de gördüm. Ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum. Ve gönülden alkışladım.
Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.
Merak ettim, GATA'daki öğretim yılını açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum. Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum.
Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmanın tümünü milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım. Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınama geldi içimden. Birincisi dinci, diğeri ise ''milliyetçi-mukaddesatçı.'' Düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi (Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel).
Ya ''bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları için'' …
Ya da - daha kötüsü- bilerek ''bilmezlikten geldikleri'' için!
Sayın Işımer'in konuşması ''ulus, din ve dil'' bağlantısı üzerine kurulmuş.
Dili çok önemseyen, Tanrı'ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma…
Özünde ne diyor?
Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini…
Ülkemizde dilimizin Arapça-Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların Kurtuluş Savaşı'na ve Devrim'e de olumsuz tutum takındıklarını… Tanrı'ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu… Hazar Türkleri'nin Museviliği benimseyip İbranice'yi öğrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini… Arthur Koestler'in belgelediği gibi, Hitler'in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polanya'daki Hazar Türkleri'nin de nasibini aldığını…
Ve ekliyor :
''Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak… ''
''Tanrı her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçeyi de… ''
''Din adamları bin yıl boyunca Kuran'ı Türkçe'ye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk'ten başka hiç bir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bu günde diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin…''
''Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O evrenin ulu yaradanıdır' …
Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma ?
Sayın Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşmasını ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor.
Max Müller: '' Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır. ''
Paul Roux: '' Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir.''
Moliere: '' Şu Türkçe ne hayran olunacak dil, az sözcük çok şey söyler.''
Sayın Işımer, keşke Nazım'ın, Ferhat'ın Şirin'e seslenişine de yer verseydi:'' Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin! ''
Dile saygılı, dine saygılı, ulusa saygılı.
Öyleyse bazı dincilerin ''milliyetçi-mukaddesatçı''ların hışmı neden ?
''Atını dövmeyen semerini döver'' derler.
İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye'ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük :
''Kuran'ı Türkçeye çevirmedi, ATATÜRK'ün ricasını yerine getirmedi diye Akif'i aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki al-ahzar kafalı adamlar olacak. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demiyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.'' ''Belleme'' sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı.
Sayın Işımer'in ''onları öğreneceğiz ve unutmayacağız'' demek istediği açık.
O tümcenin Cumhuriyet’e inananları uyarmak için konduğu da açık.
Ama bizimkiler ''belleme''yi sözlük anlamında değil de, ''argo''daki anlamında değerlendirmekte ısrarlılar. Çünkü Türkçe değil Osmanlıca düşünmeye alışmışlar. Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.
Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde ''belleme'' nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar.
Ya da görmezlikten geliyorlar.
Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiç bir inandırıcı yanıt yok!
Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp!
Cumhuriyet Gazetesi General Işımer'in ''Atatürk'üm ve Türkçem'' başlıklı açış ders metninin tümünü yayınlamalıdır.
Yayınlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları daha çok utansın…”
Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Yönetim Kurulu olarak, “Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil geleceğin öncülüğüdür. Türkiye’nin demokrasiyle yönetilen ve çağı yakalama şansına sahip tek müslüman ülke oluşunda, laiklik ilkesini benimsemiş oluşunun rolü olmadığını söylemeye olanak var mıdır? Türkiye'de yaşayan ve kendisini toplumdan sorumlu hisseden herkesin, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi bağlantısını iyi kurması gerektiğine inanıyorum” diyen ve evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu 21 Ekim 1999 günü katledilen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı suikastini nefretle kınıyoruz. ölümünün 24. yılında Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı ve bütün Devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz."Haber Merkezi
10 Temmuz 1939 doğumlu Ahmet Taner Kışlalı, ilk ve ortaokulu Kilis’te, liseyi ise İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nden mezuniyeti sonrası Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazandı. Öğrenciliği sırasında Yeni Gün gazetesinde spor muhabirliği de yaptı ve 1962-63 yıllarında gazetenin yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundu.
Paris Üniversitesi’nde anayasa hukuku ve siyaset bilimi dalında Modern Türkiye’de Siyasi Güçler başlıklı doktorasını yapan Ahmet Taner Kışlalı 1968 yılında Fransa’da tanıştığı Nicole (Nilgün Kışlalı) ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı Altınay ve Dolunay oldu.
1977 yılında CHP’den İzmir milletvekili seçildi. 1978 yılında da Bülent Ecevit hükümetinde kültür bakanı oldu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde siyaset bilimi dersleri veren Kışlalı 1988 yılında profesör oldu. 1991 sonunda Cumhuriyet gazetesinde Haftaya Bakış başlığıyla köşe yazıları yazmaya başladı. 1995 yılında Antalya yolunda birlikte geçirdikleri trafik kazasında eşini kaybetti. 1997 yılında ikinci evliliğini Nilüfer Kışlalı’yla yaptı. Bu evlilikten üçüncü kızı Nilhan Nur dünyaya gelmiştir.
Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999 tarihinde saat 09.40’da Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Akit gazetesi suikasttan önce hakkında bir haber yapmış ve Kışlalı’nın üzerine çarpı atılmış fotoğrafını manşetten vermişti. Kışlalı suikastının faili bulunamamıştır.
Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürüldüğü 21 Ekim 1999 gününün sabahı, yayınlanmak üzere gönderdiği son yazıyı Cumhuriyet'e faksladıktan 7 Dakika Sonra öldürüldü. İşte Ahmet Taner Kışlalı'nın 22 Ekim Cuma günü Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan son yazısı.
“KINIYORUM !
Tuğgeneral Prof. Yalçın Işımer'i hiç tanımazdım. Önce TV'de gördüm. Ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum. Ve gönülden alkışladım.
Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.
Merak ettim, GATA'daki öğretim yılını açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum. Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum.
Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmanın tümünü milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım. Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınama geldi içimden. Birincisi dinci, diğeri ise ''milliyetçi-mukaddesatçı.'' Düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi (Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel).
Ya ''bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları için'' …
Ya da - daha kötüsü- bilerek ''bilmezlikten geldikleri'' için!
Sayın Işımer'in konuşması ''ulus, din ve dil'' bağlantısı üzerine kurulmuş.
Dili çok önemseyen, Tanrı'ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma…
Özünde ne diyor?
Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini…
Ülkemizde dilimizin Arapça-Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların Kurtuluş Savaşı'na ve Devrim'e de olumsuz tutum takındıklarını… Tanrı'ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu… Hazar Türkleri'nin Museviliği benimseyip İbranice'yi öğrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini… Arthur Koestler'in belgelediği gibi, Hitler'in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polanya'daki Hazar Türkleri'nin de nasibini aldığını…
Ve ekliyor :
''Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak… ''
''Tanrı her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçeyi de… ''
''Din adamları bin yıl boyunca Kuran'ı Türkçe'ye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk'ten başka hiç bir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bu günde diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin…''
''Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O evrenin ulu yaradanıdır' …
Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma ?
Sayın Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşmasını ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor.
Max Müller: '' Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır. ''
Paul Roux: '' Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir.''
Moliere: '' Şu Türkçe ne hayran olunacak dil, az sözcük çok şey söyler.''
Sayın Işımer, keşke Nazım'ın, Ferhat'ın Şirin'e seslenişine de yer verseydi:'' Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin! ''
Dile saygılı, dine saygılı, ulusa saygılı.
Öyleyse bazı dincilerin ''milliyetçi-mukaddesatçı''ların hışmı neden ?
''Atını dövmeyen semerini döver'' derler.
İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye'ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük :
''Kuran'ı Türkçeye çevirmedi, ATATÜRK'ün ricasını yerine getirmedi diye Akif'i aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki al-ahzar kafalı adamlar olacak. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demiyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.'' ''Belleme'' sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı.
Sayın Işımer'in ''onları öğreneceğiz ve unutmayacağız'' demek istediği açık.
O tümcenin Cumhuriyet’e inananları uyarmak için konduğu da açık.
Ama bizimkiler ''belleme''yi sözlük anlamında değil de, ''argo''daki anlamında değerlendirmekte ısrarlılar. Çünkü Türkçe değil Osmanlıca düşünmeye alışmışlar. Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.
Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde ''belleme'' nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar.
Ya da görmezlikten geliyorlar.
Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiç bir inandırıcı yanıt yok!
Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp!
Cumhuriyet Gazetesi General Işımer'in ''Atatürk'üm ve Türkçem'' başlıklı açış ders metninin tümünü yayınlamalıdır.
Yayınlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları daha çok utansın…”
Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Yönetim Kurulu olarak, “Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil geleceğin öncülüğüdür. Türkiye’nin demokrasiyle yönetilen ve çağı yakalama şansına sahip tek müslüman ülke oluşunda, laiklik ilkesini benimsemiş oluşunun rolü olmadığını söylemeye olanak var mıdır? Türkiye'de yaşayan ve kendisini toplumdan sorumlu hisseden herkesin, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi bağlantısını iyi kurması gerektiğine inanıyorum” diyen ve evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu 21 Ekim 1999 günü katledilen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı suikastini nefretle kınıyoruz. ölümünün 24. yılında Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı ve bütün Devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz."Haber Merkezi